Osmanli kaynaklan, tamamen ilahî takdirin bir tecellisi
sonucunda, Osman Gazi'nin gördügü bir rüya ve buna bagli olarak evliliginden
bahsederler. Osmanli kaynaklarinda birbirine yakin ifadelerle anlatilan bu rüya, Hammer
gibi Bati'li yazarlar tarafindan biraz da hayâl gücü ile süslenerek bir sahne oyunu
gibi dramatize edilir.
Devrin, egitim, din, kültür, sosyal, ekonomik ve hatta
folklorik anlayisi hakkinda fikir vermesi bakimindan bu rüyayi degisik kaynaklardaki
anlatilislarini günümüz Türkçesine yakin bir ifade ile buraya almakla dönemin
anlayis ve fikrî seviyesi bakimindan bir degerlendirme yapmaya imkan vermis olacagiz.
"Osman Gazi biraz aglayip dua ve niyaz eder. Derken
uykusu gelip uyur. Rüyasinda kerameti açik ve belli olan bir seyhin kendi halki arasinda
bulundugunu görür. Herkes bu seyhe güvenirdi. Aslinda onun dervisligi gizli idi. Öyle
görünürdü. Dünyaligi, mali, mülkü ve koyunlari çoktu. ilim sahibi bir kimse idi.
Misafirhanesi devamli herkese açikti. Osman Gazi, bu dervise konuk olurdu. Osman Gazi
rüyasinda bu azizin kusagindan bir ayin dogdugunu ve gelip kendi koynuna girdigini
görür. Bu ay, Osman Gazi'nin koynuna girince hemen onun göbeginden bir agaç biter ki
gölgesi dünyayi tutar. Gölgesinin altinda daglar var, her dagin dibinden sular çikar,
o sulardan da kimileri içer, kimileri bahçe sular kimileri de çesmeler yaptirir. Osman
Gazi gelip bunu seyhe haber verir. Bunun üzerine seyh Osman'a "Ogul Osman,
padisahlik sana ve senin nesline mübarek olsun ve benim kizim Malhun Hatun senin helalin
oldu." deyip hemen nikahini kiydi.
Âsikpasazâde, Osman Gazi'nin rüyasini yukaridaki
ifadelerie anlatirken Nesrî su ifadelerle olayi nakl eder:
"Meger Osman'in halki arasinda aziz bir seyh vardi.
(Ona) Edebali derlerdi, gayet kemal sahiplerindendi. Veliligi, kerameti belli olmustu.
Halkin itikad ettigi kimse idi. Bütün illerde meshur olmustu. Rüya ilmini iyi bilirdi.
Dünyaligi sonsuzdu. Fakat fakirmis gibi görünürdü. Hatta (kendisine) dervis (fakir)
lakabi ile hitab ederlerdi. O, bir zâviye yapip gelene ve gidene hizmet ederdi. Zaman
zaman Osman da onun zâviyesinde misafir olurdu. Bir gece Osman Gazi, rüyasinda bu seyhin
koynundan bir ay çikarak, gelip kendisinin koynuna girdigini, hemen göbeginden bir agaç
bittigini, âlemi tuttugunu, gölgesinde daglarin bulundugunu, bu daglarin dibinden
pinarlarin çikip aktigini, kiminin bahçesini suladigini, kiminin çesmeler akittigini
görür. Osman Gazi, ertesi gün gelip bu düsünü o azize anlatti.
Seyh ona "Ya Osman, müjdeler olsun. Hak Teâlâ
sana ve senin evladina saltanat verdi. Bütün dünya evladinin himayesi altinda olacak,
hem de kizim Mal Hatun sana helâl (es) oldu" diyerek, hemen kizini Osman Gazi ile
evlendirdi. Osman Gazi'nin düsünü yordugu sirada, Seyh'in Turgut adli bir müridi de
orada bulunuyordu. "Ya Osman, sana padisahlik verildi, sükrâne (olarak) bize ne
verirsin?" dedi.
(Osman) "Sana bir sehir vereyim" dedi.
Dervis "Su köycegize de raziyim, bana bir nâme
(yazili kâgit, mektup, belge) ver" dedi.
Osman Gazi "Ben yazi yazmasini bilmem. Bir su kabi
ile bir kilicim var. (Onlari) nisan olsun diye sana vereyim. Benim evladim anlari senin
elinde görüp ibka etsinler" dedi.
O su kabi ile kiliç onlarin elinde kaldi. Simdi dahi
padisah olanlar, onu (o köyü) görüp ziyaret ederler, o dervisin evladina nimetler
(verirler) ve ihsanlar ederler.
Bu Edebali dedigimiz seyh, yüz yirmi yasinda öldü.
Ömründe, birini gençliginde, digerini de yasliliginda (olmak üzere) sadece iki hatun
aldi, ilk hatununun kizini Osman Gazi'ye verdi, sonraki hatunu Taceddin Kürd'ün kizi
idi. Hayreddin Pasa ile bacanak oldular.
Bu menakib, Edabali oglu Mehmed Pasa'dan nakledildi. Ayni rüya, Solakzâde tarafindan da su sekilde verilmektedir:
"Osman Han, merhum babasinin yoluna devam ederek,
Anadolu'daki kumandanlar arasinda ve gaza meydaninda kendini gösterdi. Âlimlere ve
seyhlere çok fazla itikadi vardi. O zamanin yüce makam sahibi, hal bilen seyhi, Seyh
Edebali hizmetine devam ederek onun dua ve hürmetini rica ve istid'a ederdi. Bir gece
âdeti oldugu üzre, Cenâb-i Allah'a münacatta bulunup hâcet dilerken, kendileri uykuya
daldilar. Rüya âleminde, Seyh Edebali'nin koynundan bir ayin dogup gelerek kendi koynuna
girdigini gördüler. Bu ay kendisinin göbeginden nihayeti olmayan bir agaç seklinde
biterek dali ve budagi ile bütün dünyayi kusatir. Cihan halkinin bir kismi bostan
sular, bir kismi ziraat yapar, bir kismi seyran eder, bir kismi da dolasir.
Osman Gazi bu güzel yerden uzak kalinca sabah namazini
eda edip seyh hazretlerinin huzuruna varir. Gördügü rüyayi bir bir anlatir. Seyhin bu
rüyayi tabir etmesini diler. Seyh Edebali biraz kendi iç âlemine baktiktan sonra basini
kaldirip Osman Gazi'ye;
"Ey yigit müjdeler olsun! Sana ve senin nesline
padisahlik verildi. Rüyanda gördügün o ay, koynumdan çikip senin koynuna girdi. Sen
benim kizimi alip bana damad olacaksin. Bundan çocuklarin ve soyun olacak. Kiyamete kadar
yedi iklimde hüküm süreceklerdir" dedi.
Seyh Edebali hemen orada bulunan Müslümanlarin
huzurunda kizi Rabia'yi Osman Gazi'ye nikahladi. Orhan Gazi bundan dünyaya gelmistir.
Daha önce de temas edildigi gibi Osmanli kaynaklari
tarafindan tamamen ilahî bir takdirin tecellisi gibi nakl edilen bu rüya, Hammer gibi
Batili yazarlarca degisik sekillerde verilir. Hammer, benzer rüyalarin görüldügüne
dair haberlerin çok eskilere dayandigini ve hemen hemen birçok padisah, hükümdar ve
hanedan için böyle rüyalarin görüldügüne dair nakillerin bulundugunu ifade ile
söyle der:
"Büyük padisahlarin dogumundan önce gelecekte
nail olacaklari (ulasacaklari) güç, kudret ve kuvveti göstermek üzere bu neviden
rüyalarin nakli Sark (Dogu) tarihçilerinde zaman zaman görülen bir istir. Bununla
beraber bu âdet, sadece onlara has bir is degildir. Benzer haberler, gerek çagdas,
gerekse eski Bati tarihçilerinde de görülür."
Osman Gazi ile ilgili rüya hakkinda böyle diyen
Hammer, kendisi de ayni rüyayi degisik ifadelerle anlatmaktan geri kalmaz. Bu sebeple biz
de Osmanli kaynaklari ile Hammer'in ifadesini karsilastirmak isteyenlere bir kolaylik
olsun diye onun verdigi bilgiyi de temel hususiyetlerini bozmadan özet halinde vermek
istiyoruz:
Karamanin Adana sehrinde dogmus olan Seyh Edebali,
Suriye'de (Sam'da) Fikih (îslâm Hukuku) tahsil ettikten sonra Eskisehir'e yakin Itburnu
köyüne gelip yerlesmisti. Osman, zaman zaman oraya gelip seyhle görüsürdü. Osman bir
gece Edebali'nin kizi Malhatun'u görüp âsik oldu. Fakat seyh, Osman'in iyi niyetine tam
olarak güvenemedigi ve bu genç ile kizi arasinda mevcud olan esitsizligi göz önünde
bulundurarak evlenmelerini uygun görmedi. Osman, derdini silah arkadaslarina ve
komsularina açar. Bunlardan biri olan Eskisehir beyi, Osman'in anlatmasi üzerine
Malhatuna gönül verir. Kizi kendisi için istedi. Fakat o da geri çevrildi. Edebali,
Osman'dan çok Eskisehir Beyi'nin öc almasindan korktugu için, o beyin topraklarini terk
ederek gelip Ertugrul bölgesine yerlesti. Bu yer degisimi, iki bey arasinda büyük bir
düsmanliga yol açti.
Bir gün Osman, kardesi Gündüzalp ile birlikte komsusu
ve dostu olan Inönü beyinin evinde iken, Eskisehir beyinin müttefiki ve Harman Kaya
hakimi olan Köse Mihal ile birdenbire çikageldigi görülür. Bunlar, ellerinde silahla
Osman'in kendilerine teslim edilmesini istiyorlardi. Inönü beyi, gerçek
misafirperverligin bu sekilde bozulmasini kabul etmeyerek onlari vermeyecegini söyledi.
Bu esnada Osman ile Gündüzalp ileri atilip mücadeleye basladilar. Eskisehir beyi korkup
kaçarken Köse Mihal esir alindi. Bunun üzerine Köse Mihal kendisini esir alan bu
güçlü insana karsi bir sevgi duydu ve ona tabi oldu. Daha sonra Osman, babasinin yerine
geçince, Köse Mihal atalarinin dinini birakarak Müslüman oldu. O andan itibaren de
Osman'in yükselmekte olan gücünün saglam dayanaklarindan biri oldu.
Böylece Osman, Rumlar arasinda bir dost kazanmis, ama
henüz sevdigi insana kavusamamisti. Aradan iki yil geçti. Bu iki sene zarfinda kuskular
ve süpheler onun yakasini birakmiyordu. Ondan sonra Mal Hatun'un babasi, Osman'in
sebatkârligindan duygulanarak ilahî bir isaret olarak gördügü rüyayi onun lehinde
yorar. Buna göre: Osman Gazi, Seyh Edebali'ya misafir olarak gelir. Sabirla yatagina
girip yatar. Uyuyunca su rüyayi görür:
Ev sahibi yaninda yatiyordu. Birdenbire ev sahibi
Edebali'nin gögsünden bir hilâl çikti. Gittikçe büyüyen hilâl tam bir dolunay
seklini alinca gelip kendi koynuna girer. Ondan sonra yanlarindan bir agaç belirir. Bu
agaç dallanip budaklaniyor, gittikçe güzellik ve yesilligi artiyordu. Dallarin
gölgesi, üç kita ufuklarinin nihayetlerine kadar karalari ve denizleri kaplayiverdi.
Kafkas, Atlas, Toros ve Balkanlar gibi dört büyük siradag silsilesi, bu yapraklar
çadirinin dört destegi gibi görünüyordu. Agacin kökünden deniz gibi gemilerle
örtülmüs olarak Dicle, Firat, Nil ve Tuna fiskiriyordu. Kirlar, ekinlerle çevrilmisti.
Daglar ise sik ormanlarla taçlanmis bulunuyordu. Bu daglardan çikan bereketli sular,
gül bahçeleri ve servilikler arasinda dolasa dolasa akiyordu. Uzaktan kubbeler,
ehramlar, dikili taslar, sütunlar, hasmetli kulelerle süslü sehirler görünüyordu.
Bütün bunlarin zirvelerinde birer hilâl parildiyordu. Minarelerin serefelerinden
ezanlar, mü'minleri namaza çagiriyordu. Tam bu sirada hizla esen bir rüzgâr çikmisti.
Agacin yapraklarini dünyanin bütün sehirleri üzerine, özellikle iki denizin
birlestigi, iki karanin kucak açtigi iki dünyayi çeviren bir halkanin en degerli tasi
niteliginde olan Istanbul'a dogru savuruyordu. Osman, halkayi (yüzügü) parmagina
geçirmek üzere iken uyandi.
Böylece, Osman ile Mal Hatun'un birlesmesinden dogacak
olan soyun kuvvet ve kudretini tahmin ettirmekte olan bu rüyanin tabiri, genç
savasçinin Edebali'nin kizi ile evlenmesinde araya giren engelleri bertaraf ediverdi.
Dügün söleni, hükümdarlarin dügünü gibi degil, Peygamberin seriatina ve
gösterdigi örnege uygun olarak yapildi. Iki sevgilinin nikâhini, Edebali'nin
müridlerinden müttaki bir zat olan Turud (baska kaynaklarda Turgud) adindaki dervis
kiydi.
Bu evlilik münasebetiyle olsa gerek ki, Osman Bey,
zevcesine (esi) Bilecige bagli Kozagaç adindaki köyün gelirlerini pasmaklik olarak
tahsis etmistir. Bilahare o da bu hasilati, tekkeye vakf etmistir. Bu konuda 985 (1577)
senesi tarihini tasiyan ve Bilecik kadisina gönderilen bir hükümde söyle
denilmektedir:
"Bilecik kadisina hüküm ki, ecdad-i izamimdan
merhum Sultan Osman Han elayhi'rrahme ve'l-gufran, mesayih-i izâmdan Edebâli merhum'un
kerimesin tezevvüc eylediklerinde kaza-i mezbûre tabi" Kozagaç nâm karyeyi
pasmaklik ihsan etmegin müsârun ileyha dahi karye-i mezbûrenin mahsûlun zâviyesine
vakf edüp âyende ve revendeye sarf olunurken hâla karye-i mezkûrede sâkin olan...
Tarihlerde, Osman Bey'in zevcesi olarak gösterilen Mal
Hatun veya Rabia Hatun, Seyh Edebali'nin Osman'la evlendirdigi, Orhan ve Alaeddin'in
annesi olarak belirtilmektedir. Halbuki Gazi Orhan Bey'in 724 (1324) tarihli vakfiyesinde
"Mal Hatun bint Ömer" kaydinin olmasi bu kadinin Seyh Edebali'nin degil, Ömer
Bey'in kizi oldugunu göstermektedir. Ayni sekilde birçok tarihteki rivayetlere göre Mal
Hatun ve babasi Seyh Edebali, Osman'in vefatindan üç ay önce Bilecik'te vefat
etmislerdir. Halbuki vakfiyede ismi geçen Mal Hatun, Osman Bey'in vefatindan sonra hâla
hayattadir.
Mal Hatun, herhalde Osman Bey'in oglu Orhan'in annesi
idi. Osman Bey'in öbür zevcesi (esi) ve Seyh Edebah'nin kizi olan Bâlâ Hun (Bala
Hatun) ise muhtemelen Osman Bey'in oglu Alâeddin'in annesi idi.