Tarihî kaynaklar, Osman Gazi'nin 1320 tarihinden
itibaren faal hayattan çekildigini ve idareyi oglu Orhan'a biraktigini kayd ederler.
Yakalandigi Nikris hastaligi yüzünden fiilen harblere istirak edemeyen Osman Bey, asker
gazileri ve ümerayi Yenisehir ovasinda toplayarak herkesin huzurunda Bursa'nin fethi isi
ile Orhan Bey'i görevlendirdi. Onun maiyetine de Köse Mihal, Turgud Alp, Seyh Mahmud
Gazi, Seyh Edebali ve kardesi Ahi Semseddin'in oglu Ahi Hasan'i tayin etti. Fakat daha
önce, vaktiyle kardesinin oglu Aydogdu'yu sehid eden Etranos (Orhaneli) tekfurunun
cezalandirilarak kalesinin alinmasini, bundan sonra Bursa'nin fethine tesebbüs edilmesini
emretti. Osman Bey'in, idareyi ogluna biraktiktan sonra ne kadar daha yasadigi kesin
olarak belli degildir. Hatta, Osman Bey'in ölümünden sonra mi Orhan'in hükümdar
oldugu, yoksa henüz o hayatta iken mi hükümdar kabul edildigi meselesi henüz kesinlik
kazanmis degildir. Bununla birlikte onun vefatinin 724 (1324) yilinda oldugu kabul
edilmektedir. Zira 1324 tarihli bir vesika ile Orhan'in bu tarihte hükümdar bulundugu ve
ilk akçasinin tedkikinden de ayni senenin üçüncü ayinda (724) Rebiülevvel = 1324
Subat) Osmanli Beyi oldugu anlasiliyor. Uzunçarsili, Belleten'deki makalesinde bu konuda
farkli görüsleri de vererek söyle der:
"Osman Bey'in vefati senesi tarihimizde birbirine
uymamaktadir. Halil-i Konevî ile Sükrullah'da, Osman Gazi'nin vefati 710 (1310)
senesinde, Idris-i Bitlisî'de 721 (1321), Lütfi Pasa'da 718 (1318), Gibbons'un (Osmanli
Imparatorlugu'nun Kurulusu, s. 33) adli eserinde 726 (1326) tarihinde gösterilmis olup,
Asikpasazâde, Tâcu't-Tevârih, Hammer, Ali ve Meskûkât kataloglari hep bu sonuncu
tarihi kabul ederler. Halbuki elimizdeki 724 (1324) tarihli vakifnâme, Orhan'in bu
tarihte hükümdar oldugunu göstermektedir. Su halde Osman Bey'in vefat tarihini 1324'ten
evvel veya o tarih baslarinda kabul etmek lazimdir. 723 Ramazan (1323 Eylül) tarihli
Asporçe Hatun vakfiyesindeki kayda göre Osman Gazi'nin bu tarihte hayatta oldugu
anlasildigindan vefati 1323 Eylül ile 1324 senesi Mart'i arasinda olmalidir."
Gerek bu görüsler, gerekse Bursa'nin fethi ve Osman
Gazi'nin cenazesinin oraya nakli meselesi gözönüne alindigi zaman, vefat tarihinin 1326
yili olmasi icab eder. Bununla beraber Orhan Gazi'nin hükümdarliginin da 1324 yilinda
oldugu kabul edilebilir.
Solakzâde'nin, bize karayagiz, yassi burunlu, orta
boylu, degirmi çehreli, ela gözlü, seyrek sakalli ayakta durdugu zaman kollarinin
dizine kadar uzandigi, tatli sözlü ve heybetli biri olarak tasvir ettigi Osman Gazi, iyi
bir idare, keskin ve saglam bir görüs, itidalli, yüksek kabiliyeti, rakiplerine
kendisini sevdirmesi ve mücadelesinde planli hareketi, sabirli ve müsamahali olmasi ile
etrafindaki asiretleri de nüfuzu altina almayi basaran bir kimsedir.
"Fahrüddin" lakabini tasiyan Osman Bey, Bursa'nin fethi haberini ölüm
döseginde almisti. Orhan Bey gibi degerli ve hayirli bir halef biraktigi için gözü
açik gitmeyecekti. Osman Bey, ölüm döseginde iken etrafina oglu Orhan ile hükümetin
büyükleri olarak kabul edilen gazilerden Turgut Alp, Seyh Ahi Semseddin, Ahi Hasan,
Çandarli Kara Halil ve Kara oglan gibi devlet ricalini topladi. Onlara ve özellikle
Orhan'a nasihatlarda bulunarak söyle dedi: "Ben ölüyorum, ama esef edip
üzülmüyorum. Çünkü senin gibi bir halef birakiyorum. Adaletli ol, merhametli ol, iyi
adam ol. Idare ettigin halka karsi esit muamele et, herkese karsi musavatli olup onlari
himaye et. Islâm dininin nesrine çalis. Çünkü yeryüzündeki padisahlarin vazifesi
budur. Ancak bu suretle Allah'in lütfuna nail olursun. Bilmedigin seyleri ulemaya danis.
Bir seyi iyice bilmeden harekete baslama. Sana muti (itaat edenleri) olanlan hos tut. Beni
Bursa'da Gümüslü kubbeye (Gümüslü Künbet) defn et." Buna göre Osman, oglu
Orhan'a Bursa'yi baskent yapma vasiyetinde de bulunmus oluyordu. Üç ay kadar önce
kayinbabasi Seyh Edebali'yi, ondan hemen sonra da hanimi ve Edebali'nin kizi olan Mal
Hatun (Malhun Hatun)u kayb eden Osman Bey, bizzat kendi eli ile anlari Bilecik'te defn
etmisti. Osman Gazi öldügü zaman (dogum tarihinin farkh kabul edilmesine bagli olarak)
66 veya 69 yasinda idi. Techiz ve tekfini ile Çandarli Kara Halil ile imami Yahsi Fakih
mesgul olmuslardi. Önce Sögüt'te muvakkaten defn edilen Osman Bey'in nasi, daha sonra
vasiyeti geregi Bursa'da Gümüslü Künbed'deki türbesine nakl edildi. Bu türbede,
XVUI. asir baslarina kadar Osman Gaziye ait olan ve ziyaretçilere gösterilen iri taneli
bir tesbih ile büyük bir davulun kasnagi vardi. Rivayete göre bunlar, Sultan
Alaeddin'in hediyeleri idi. Fakat ne yazik ki bu iki tarihî hediye XIX. asrin ortalarinda
Bursa'da çikan bir yanginda yok olmuslardi.
Kaynaklarin verdigi bilgiye göre Osman Gazi, çok sade
bir hayat yasadi. Elbisesi, Islâm'in ilk muhariplerininki gibi sade idi. O, ne altin ne
de gümüs birakti. Terekesi içinde fazla kiymetli bir sey yoktu. Kalan esya Denizli
bezinden yapilmis sariklik bez, at için zirh takimi (yançuk), bir tuzluk, bir kasiklik,
bir çift çizme, Alasehir dokumasindan kirmizi renkli sancaklar, sade bir kiliç (Ruhî
ve Hammer'e göre iki uclu), bir tirkes, bir mizrak, bir kaç at, misafirlerine ikram
için besledigi üç sürü koyun idi. Bunlardan baska iri taneli bir tesbih ile Selçuklu
sultani tarafindan Karacahisar'in fethinden sonra kendisine hediye edilen davulun kasnagi
da zikr edilir.
Kendi döneminde kara lakabi ile anilan Osman Gazi'ni
saç, sakal ve biyiklari da kara idi. Türkmenler arasinda cesur kimseler için kullanilan
bu lakab, ondan baska insanlar için de kullanilmistir. Nitekim Karasi Bey, Kara Iskender,
Kara Yülük, Kara Yusuf ve Karakoyunlu gibi isimlerle zikr edilen bu neviden lakablara
tesadüf etmek mümkündür.
Daha önce de kisaca temas edildigi gibi Osman Bey, bir
yöneticide bulunmasi gereken bütün vasiflan kendi sahsinda toplamisti. O, adaletle
hareket etme ve halka karsi cömertçe davranma gibi özelliklere de sahipti. Akinlarindan
bizar duruma düsen Rum ahalî, onun himayesi altina girince her türlü taarruzdan masun
ve mahfuz bulunuyordu. Bundan baska bütün haklari da teminat altina aliniyordu. Kendi
tekfurlarindan görmedikleri âdilâne muameleyi, Osman Gazi'ye tabi olunca hemen elde
ediyorlardi. Bu hal, devletin ilk kurulus yillarinda onun etrafinda toplanan cemiyeti
kalabaliklastiran ve senlendiren sebepler arasinda sayilmaktadir. Beytülmalden hiç bir
sey almadigi, kendi toprak ve sürülerinden elde edilen gelir ile geçindigi,
tarihçilerin ittifakla söyledikleri gerçeklerdendir. Bu arada ganimetlerden kendi
hissesine düsen miktar da onun varidatinin (gelirlerinin) bir kismini teskil ediyordu.
Bir Germiyan'linin istegi üzerine halka tarh ettigi "Bac-i bazar" vergisi,
reâyanin gönül hoslugu ile ödedigi ve Bizans vergileri ile mukayese edilemeyecek kadar
az ve adaletli bir vergi idi.
Osman Gazi'ye, kendi döneminde daha sonraki Osmanli
hükümdarlari için kullanilan sah, padisah ve sultan gibi ünvanlar verilmemisti. Diger
bütün Türkmen beyleri gibi, baslangiçta sadece Osman Bey denildigi, istiklâlinden
sonra da bazan "han" denildigi kabul edilmektedir.