Osmanli tarihinin en dikkate layik sahsiyetlerinden biri
olan Osman Bey, bir devlet kurucusu olarak tarih sahnesinin önemli kisilerinden biridir.
Gerçekten de Selçuklu Bizans hududlarinda tesekkül eden bir uc beyliginin kisa bir
müddet içinde büyüyerek tarihin akisini degistirecek bir güç ve kuvvete erismesi,
yeni bir din ve kültürün tasiyicisi olarak eski Bizans Imparatorlugunun enkazi
üzerinde kurulan yeni devlete Müslüman Türk damgasini vurabilmesi hadisesi,
tarihçiler arasinda henüz tam anlamiyla izah edilememis bir mesele halinde münakasa
edilmektedir. Tarihte benzerine ender rastlanilan bir devletin kurucusu olarak Osman Bey
ve ondan sonra gelen haleflerinin sahsî meziyetleri bu gelismede büyük ölçüde rol
oynamis görünmektedir. nitekim bu konuya dikkat çeken yabanci bir arastirici, Osmanli
Devleti'nin kudret kaynagi olarak gördügü üç ana unsurdan birinin hükümdarlarinin
sahsiyetleri oldugunu belirtir.
Bir devletin gelisip büyümesinde hükümdarlarin
kabiliyet, ileriyi görüs, anlayis ve hareketlerinin önemli derecede rol oynadigi
bilinmektedir. Bu durum, günümüzden önceki asirlarda daha büyük bir ehemmiyet arz
ediyordu. Bu anlayistan hareketle Osman Gazi'ye baktigimiz zaman, onun gerek siyaset,
gerek adalet ve gerekse halkina karsi olan sevgi ve merhamet bakimindan devrine göre
özel bir yeri oldugu görülür. Bu sebepledir ki tarihler, onun, babasinin yerine
geçtikten sonra Karacahisar'daki faaliyetlerinden bahs ederlerken söyle derler:
"Osman, bey ünvanini alip beyligin basina
geçtikten sonra ikametgâhi olan Karacahisar'daki kiliseyi camiye çevirdi. Bir imam ve
hatip tayin etti. Bir de her türlü islere bakmak ve halk arasinda meydana gelen davalari
hafta sonu olan Cuma günlerinde karara baglamak için bir Molla (Kadi) seçti.
Kayinbabasi Edebali ve dört silah arkadasi (kardesi Gündüzalp, Turgutalp, Hasanalp ve
Aykutalp) ile istisare ettikten sonra, Seyh Edebali'nin talebesi olan Karamanli Dursun
Fakih'i imam olarak tayin etti. Pazarlarda din ve milliyet farki gözetmeksizin düzeni
koruma görevini de ona verdi. Bir Cuma günü Germiyan Türk Beyi Alisir'in tebeasindan
bir Müslüman ile Bilecik Rum liderine bagli bir Hiristiyan arasinda çikan kavgada
Osman, Hiristiyanin lehine hüküm verdi. Bunun üzerine bütün ülkede Ertugrul'un oglu
Osman'in hak ve adalet severüginden söz edilmeye baslandi. Bunun sonucunda da halk
Karacahisar pazarina daha çok gelmeye basladi.
Sâmiha Ayverdi'nin ifadesi ile "Müslüman
Türkler aleyhine hakikatleri degistirmeyi muamele ve âdetleri haline getirmis olan
Garpli tarihçiler arasinda bulunan Gibbons, zaman zaman gerçekleri teslimden de geri
kalmayarak yakistirmaciliktan vaz geçer. Osmanli Imparatorlugu'nun Kurulusu adli eserinde
Osmanlilar aleyhinde iftira derecesine varacak sekilde ifadeler kullanan Gibbons, Osman
Bey'den bahs ederken su sözleri söylemekten de kendini alamaz: "Osman, etrafini
teshir eden icazkâr bir sahsiyetti. Öyle bir sahsiyet ki, kabiliyetleri itibariyle
kendisi ile rekabet edecek olanlar veya kendisinden üstün olanlar bile maiyetinde seve
seve hizmet ederlerdi. Osman, isinin erbabi adamlari kullanacak kadar büyük bir adamdi.
Orta kirattaki bir çok kimsenin yaptigi gibi, rakiplerini aradan çikarmak ve etrafina
yalniz kendisinden asagi simalari toplamak suretiyle üstünlügünü meydana koymak
ihtiyacini duymazdi. Gerek kendini, gerekse baskalarini inzibat altinda tutmayi bilirdi.
Bir bina kurucu, binasindan belli olur."
Gerçekten, Osman Gazi'nin gerek hak ve hukuk anlayisi,
gerekse insanlari belli bir düzen içinde disiplinli bir sekilde çalistirmasini bilmesi,
onu zamanindaki birçok idareciden daha üstün bir sahsiyet haline getirmisti. Zira bina
kurucu binasindan belli oluyordu. Bu sebeple olsa gerek ki halk, onun idaresindeki
sehirlerin pazarlarinda haksizliga ugrama korkusu olmadan alis verisini yapiyordu. Bu da
ekonomik bakimdan oldugu kadar sosyal ve idarî bakimdan da komsu ve çevre
hükümdarlarin tebeasi bulunanlarin (uyrugunda olanlarin) psikolojik olarak Osman Gazi
ile beyligine sempati ve hatta gipta ile bakmasina sebep oluyordu. Osman Gazi'nin,
çevresindeki bir çok pürüzü ortadan kaldirip hakimiyetini tesis etmesi de bu
anlayisla mümkün olmustur. Nitekim, Osmanlilar hakkindaki ilk Türkçe kaynak olarak
kabul edilen Ahmedî'nin manzum eserinde:
"Oldi Osman bir ulu gâzi kim ol,
Nereye kim vardiysa buldi yol"
seklindeki ifadesinden de anlasildigi gibi Osman Gazi,
sahsiyeti, anlayisi, hal ve hareketleriyle bütün islerin üstesinden gelmeyi becerebilen
nadir sahsiyetlerdendir. Bunun içindir ki vefat edip idareyi oglu Orhan'a biraktigi
zaman, babasinin kendisine biraktigi topragin dört mislini ogluna birakmistir. 1281'de
Ertugrul Gazi'nin ogluna biraktigi miras 4800 km2'den fazla degildi. Insan, XVI. asirdaki
Osmanli Devleti'ni düsündügü zaman bu rakamin üzerinde heyecanla titremekten kendini
alamaz. Zira bu toprak parçasi, o muazzam devlet için çok basit ve küçük bir
parçadan öteye bir mana tasimaz. Bu topraklar, Bilecik'in Sögüt ve Bozöyük
kazalarini, Kütahya'nin Domaniç kazasini, yani en kuzeyindeki çikintiyi, Eskisehir'den
Yarimca nahiyesini, yani Porsuk ile Sakarya arasindaki kismi, Eskisehir sehrini disarida
birakip sehrin varoslarini yalayacak sekilde ihtiva ediyordu.
Osman Bey'in 1324'te biraktigi miras 16000 km2 olmustur. Stratejik fetihlerin hayatî ehemmiyeti bir yana, bu
rakamdaki dikkate deger nokta, baba mirasinin 43 yil ugrasilarak üç veya üç buçuk
misline çikarilmis olmasidir.
Osman Bey 1291'de Karacahisar'i alip Porsuk'a iyice
güney sirtini dayamis, 1299'da Bilecik, Yarhisar ve Inegöl fethedilmis, 1302'de
Koyunhisar ve 1301'de Yenisehir alinarak Marmara'ya 15, Iznik Gölü'ne 10 km.
yaklasilmistir. 1308'de Lefke (Osmaneli), Gölpazari, Yenipazar, Geyve, Tarakli, Akyazi,
bir müddet sonra da Hendek alinmis, Sakarya'nin bütün dogu kiyilari ele geçirilmistir.
1313'te Inegöl'ün kuzeybatisindaki Akhisar alinarak Inegöl-Yenisehir feth edilerek
Gemlik Körfezi güney kiyilari, Kestel dahil Bursa'nin bütün varoslari Türklere
geçmistir.
Onun siyasî dehasina isaret eden Hammer, isim
benzerliginden yola çikarak Osman Gazi'yi, Allah elçisi Hz. Muhammed'in üçüncü
halifesi Hz. Osman (24-35/644-656)'a benzeterek söyle der:
"Peygamberin üçüncü halifesi olan Osman'dan
beri, Islâm kanunlarina bagli bulunan ülkelerin tahtlari üstünde bu isimle hiç bir
hükümdar söhret kazanmamistir. Bu halifenin, fatih ve kanun koyucu sifaati ile
kazandigi nurlu san ve söhret, yediyüz yil sonra, Osman adinin hatirlattigi gibi
Ertugrul'un oglunda ve onun daha sonraki kusaklarinda yine parlak bir sekilde
gözükecekti."
îleride daha genis bir sekilde temas edilecegi gibi o,
devlet olmanin geregi olan kanunlarin yürürlüge konup uygulanmasinda, o dönem için
devlet erkâni diyebilecegimiz arkadaçlan ile istisare ettikten sonra karara vanyordu.
Nitekim Âsikpasazâde'nin ifadesine göre "Bâc-i bazar" denilen pazar
vergisinin tarhi böyle bir istisareden sonra olmustur. Keza, o dönem ve daha sonraki
asirlarda devrine göre fevkalade ileri bir düsüncenin mahsûlü olan "Dirlik"
sistemi de yine onun tarafindan uygulanmaya konmustu. Toprak sisteminin önemli bir
bölümünü meydana getiren timar, Osmanli toprak rejiminin temelini teskil eder. Zira bu
cemiyette, iktisadî, ictimaî, askerî ve idarî teskilâtlarin tamami büyük ölçüde
toprak ekonomisine dayanmaktadir. Toplum hayatinda en küçük vazife sahibinden, devletin
basinda bulunan hükümdara varincaya kadar hemen hemen bütün sosyal gruplar geçimini
toprak gelirleri ile temin etmekteydiler. Bunun içindir ki Osman Gazi, feth ettigi
yerleri silah arkadaslarina dirlik olarak verirken bununla ilgili bazi kanunlar da koyar.
Nitekim bu konuda Âsikpasazâde'nin ifadesi ile o söyle der:
"Her kime kim bir timar virem âni sebebsiz elinden
almayalar. Ve hem ol öldügü vakitte ogluna ve eger küçücük dahi olsa vireler.
Hizmetkârlari sefer vakti olicak sefere varalar tâ ol sefere yarayincaya. Ve her kim
kanun düzse Allah ondan razi olsun. Ve eger neslimden bir kisi bu kanundan gayri bir
kanun koyacak olursa edenden ve ettirilenlerden Allah Teâlâ razi olmasin". Bu
ifadelerden maddeler halinde su sonuçlari çikarmak mümkündür:
1- Hiç kimsenin timari sebepsiz olarak elinden
alinamaz.
2- Timar sahibinin ölümü halinde timari ogluna
intikal eder.
3- Sayet ogul küçükse, sefere gidecek yasa gelinceye
kadar onun yerine hizmetkârlarinin sefere gitmesi gerekmektedir.